
yazamadım.
kaygıyı umuda bağlayamadım
utandım.
ölçtüm, biçtim, tarttım
anlamadım.
çıkar yol bulamadım
kırıldım.
karanlıkta aydınlığı göremedim
kahroldum
kabus olmasını diledim
uyanıktım

annemle sohbet ediyorduk, loş odasında. o’nun çocukluk hikayeleri bana masal gibi gelir. yaşına göre oldukça aydın fikirlidir, hoş görülüdür. çocuksudur ve de ilerleyen yaşından dolayı da çocuk inadı da tutmakta ara sıra, beni bıktırsa da!

yatağıma sığınıyorum.
*kıyıda kalmış yazılarımdan biri daha, haftalar önce "avuntu" yazısına atfen yazmış, nedense yayınlamamışım!?
işten geliyor, anahtarını ararken zaman kaybediyor apartmanın girişinde. anahtarı bulmak gayretindeyken, fısıldaşan küçük hanımlardan biri dillendiriyor ortak fikirlerini; “ ayakkabılarınız çok güzel.” “büyüdüğünüzde siz daha güzellerini giyeceksiniz” derken teker teker öpüyor, tatlı kız çocuklarını.
bacaklarım ağrıyor. sebebini az çok biliyorum ama erteliyorum. kapalı havalarda şiddeti daha da artınca ağrının, romatizma teşhisini koymak zor olmuyor. inadına topuklu ayakkabı giyiyorum. bu ağrıya yenik düşmek hiç hoşuma gitmiyor.
kabalık değil, kabullenmişlik. bendeki s.u.s hali!
ben : günaydınsen gözlemlerken insanları, ben gözlerine bakıyorum ve görüyorum ki benim varlığım sana iyi geliyor. ve bilmelisin ki sen, seviyorsun benimle olmayı. seni yanlış anlamıyor, yargılamıyorum. seni olduğun gibi kabul ediyorum. acizliklerini kınamıyor, kutsuyorum. sen büyüyorsun, büyüdükçe beni sahipleniyorsun. kabullendik birbirimizi. ürkütücü gelebilirim çoğu insana sen hariç ve bilmelisin ki istesem de seni terk edemem!
alışmalısın beni, başucunda bulmaya.
*fotoğraf, onur pehlivan
susuyorsan, büyümüşsün demektir. isyan edip konuşuyorsan hala çocuksundur. inancın vardır sözcüklerden medet umacak.
bugün, diğerlerinden farklı olan bir şey yok.keşfedeyim.,
yeni bir yabancı dil öğreneyim.
mutfak kültürümü geliştireyim.
kalabalık sofralar kurayım.
zamanımı dolu dolu yaşayayım.
dans edeyim.
sevdiğim adamla uyanayım.
şarap yapmayı öğreneyim.
dostlarımla gecelerce süren sohbetler edeyim.
spor yapayım.
sevdiğim adama hep aşık kalayım.
yaramaz bir bebeğin annesi olayım.
gülüşü güzel bir kadın olarak anımsanayım.
fotoğraf çekeyim.
başkalarına faydalı olayım.
iİşimi hakkıyla yerine getireyim.
iç dengelerimi hep koruyayım.
deneme türünde bir kitap yazayım.
çevremdekileri mutlu edeyim.
hep kendim olayım.
kutu gibi bir evde yaşlanayım.

elini çantasına attı. aradığını buldu. masaya bıraktı. eli yine çantadaydı ama bu sefer aradığını bulamadı. hoşnutsuz bir şekilde sırtını sandalyeye aniden yasladı. elindeki paketi kendi ekseni etrafında çevirirken bir taraftan gözleri garsonu takip ediyordu. haylazca içinden bi ıslık çalıp garsonun dikkatini çeksem nasıl olur diye düşündü. düşündüğünü hayalinde canlandırdı ve gülümsedi. ama yapmadı. garsonu beklemekten vazgeçti. yan masada oturan gençlere dönerek çakmak istedi. aldığı çakmağı masaya bıraktı sanki kullanmaktan vazgeçer gibi. gözleri uzağa daldı. paketin jelatinini zarifçe sıyırdı sanki bir hediye paketini açar gibi. beyaz kutunun kapağını açtı ezbere. gözleri hala uzakta. soldan üçüncü sigarayı bir çırpıda seçip paketi kapatıp çantasına attı.
su: H2O
gün ışığı gözlerini açmasını engelliyordu. sakince kapattı gözlerini. ağrıları keyfini kaçırıyordu çoğu zaman. hey gidi gençlik diye düşündü. sadece düşünmekle yetindi. başını ömrünü adadığı erkeğin bacağına yasladı, biraz da çekinerek. erkeğin de ağrıları vardı, ağırlık vermemeliydi yasladığı başı, yıllarını geçirdiği adamın dizlerine.
kendimle; dertleşir, yürür, sinemaya gider, nargile içer, keyif yapar, şarkı söyler, gözyaşı döker, yeminler eder, yeminler bozar, dans eder, tatile gider, alışverişe çıkar, kutlamalar yaparım.
içimi sızlatan yaralar var, kimisinin izi en bilindik yerde kimisi kabuk bağlamaya yüz tutmuş halde kimisi de kanar durur gözyaşlarım ile.
gece, her zamankinden daha karanlık. ay yok ortada, yıldızlarsa sanki biraz keyifsiz. birazdan ders başlayacak. sınıfa doğru yürüyorum. küçük menderes’in haykırışları beni çağırıyor. gitmemek olmaz. yanaşıyorum ırmağın kıyısına. o haykırıyor, ben susuyorum. kamelyaya yaslanıp izliyorum, bereketin bu delice akışını. düşüncelerimi bastırıyor suyun hararetli sesi.
ee benim cumartesi günü için bir planım yok ki! takvime bakıyoruz vee 14 şubat sevgililer günü, bu hafta sonu! aman ne hoş. sevgilisi olanlar için cidden hoş bir hafta sonu olacak. ya olmayanlar için?bu yazıyı yazarken çalan şarkının sözlerini aktarmadan edemeyeceğim; "ahh sevdasız kaldım, böyle geçmez bu bahar..."

televizyon izlemeyi pek değil hiç sevmem. sıkılıyorum. dün uzunca bir aradan sonra ilk kez kumandayı elime aldım. sebebi ise sevdiğim dizi desparete housewives'ın yeni sezon bölümlerinin yayınlanmaya başlaması. keyfe geldim hani.odamdaki televizyon uyduya bağlı olmadığı için salona geçtim. cnbc-e kanalını açıp kendime hangi koltuğu seçeceğimi bilemedim. teker teker oturup karar kıldım birinde. kuruldum tv'nin karşısına değişmeyen zevkle, dizimi izledim.
reklamlar başladığında ise ne yapacağımı bilemedim. baya baya unutmuşum televizyon izleme kültürünü! önceden reklam arasında wc, yemek yeme, su içme ya da diğer gereksinmeler alelacele karşılanır ve ışık hızı ile koltuğa oturulurdu, eee nerde kalmıştık modunda.
reklamlar başlayınca bunlar geçti aklımdan ancak hiç bir şey yapamadım. oturdum bir güzel reklamları izledim. bir sigorta reklamının müziğine, bir araba markasının reklam filminin kurgusuna ve mesajına bayıldım. kaldırımda leopar gezdiren kızı farketmek mümkün mü?!
reklam dünyasını seviyorum,
salı günleri 21.00'da tv'nin karşısında, umutsuz ev kadınları ile olacağım :)
aşağıdaki metni, sanırım bir sene önce yazmışım. yayınlamayı unutmuşum.
ayakkabılarımı giydim, kapıyı çektim. rujumu sürmeyi unutmuştum, derdim bu olsun dedim. yağmur çiselemiş. toprak yumuşak. gün sanki henüz uyanmamış ya da uyanmak üzere, gözlerini ovuşturuyor. küçük adımlarla ilerliyorum, sevdiğim işe doğru.
ortalık sessiz, gece yarısı. önceki birkaç gece de olduğu gibi, buluşma vakti, bahar’ın gönderdiği kitabım ile. kucağımda kitap, ama ben çoktan kayboluyorum satırlar arasında. giderek hızı artan sayfa çevirme sesi daha sık duyulmaya başlıyor. bitirdiğimde az da olsa buruldu içim, alışmıştım seyt ile shura’nın aşklarını okumaya…
o, gelecek diye evin içinde arı maya gibi debelenmek ve kapımda çiçekle beliren sevdiğimi görmek nasıl bir duyguydu? neye küser, alınır ve nasıl affederdim? kaprislerim çekilir miydi? eğlenceli mi, karamsar mı, çocuksu mu ya da kadınsı mı idim?