4 Eylül 2009 Cuma

küçük prens-le petit prince

vazgeçemediğim başucu kitabım. çocuk ruhumu besliyor.


fransız yazar ve pilot antoine de aint-exupéry'nin en ünlü romanı. 1943'te yayımlanmıştır. roman new york'ta bir otel odasında yazılmıştır. kitapta anlatıma renk katan, yazarın çizimleri de yer almaktadır.

dünya çapında çok okunan ve çok sevilen bu kitabın yazarı saint exupéry, kitabı yazdıktan altı yıl sonra le petit prince adlı bir uçakla keşif uçuşu yaparken
akdeniz üzerinde kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. fransa'da çok sevilen küçük prens'in resmi 50 franklık banknotların üzerine basılmıştır.

basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren küçük prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır.
sahra çölü'ne düşen pilotun küçük prens ile karşılaşması ile başlayan kitapta küçük prens'in ağzından saint-exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, ön yargılarının ve büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.

kitapta küçük prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir türk astronomdur. hatta bu astronom
asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır. fakat fesli kafası ve doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez, ama bir türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra aynı astronom bu defa modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur.

mustafa kemal atatürk'ü bir diktatör ve yanlış yolda olarak tanıtan bu satırlar yüzünden uzun yıllar türk okuyucusu kitabı sansürlü okudu. yine bu yüzden kitap, eleştirilere maruz kalabileceği gerekçesiyle 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış olan 100 temel eser arasından çıkarıldı.

benim okuduğum kitapta sansür yoktu ki “diktatör” tanımlaması benim de dikkatimi çekmişti. doğruluk payı olmadığı için üzerinde bile durmadım “diktatör” sözcüğünün. 1943 yılında fransız bir yazarın büyük önder mustafa kemal için kullandığı tanımlamadan ziyade insanların ön yargıları ve bu konudaki tutumları ilgimi çekmişti.

günümüzde ise büyük ata’sını yerden yere vuran, o’nu eşsiz eserlerine burun kıvırıp, cumhuriyet’i yıpratmayan ve de aynı zamanda türk olduğunu söyleyen kimselerin söylemlerine tanık oldukça aklımdan iki düşünce geçiyor. ilki fransız yazar, atatürk’ün “diktatör” olduğunu düşünüyorsa bizim büyük atamız’ı iyi anlatamadığımızı ve sahip çıkamadığımızı düşünüyorum. sadece bu kitabını ile tanıdığım yazarın bu cümlesinde nedense kasıt aramıyorum. ikincisi ise bu topraklarda yetiştiği halde, dahi lider mustafa kemal’in olanaksız koşullarda yarattığı kurtuluş ve bağımsızlık savaşına saygı duymayarak, hiçe sayan kimselerin düpedüz nankör olduğunu düşünüyorum. işte bu kimselerde kastın yanında da ard niyetli olduklarını düşünüyorum.

ve de bu kadar sevilen bir kitaptaki bu “diktatör” sözcüğünün düzeltilmesi için kültür ve turizm bakanlığı’nın ya da ilgili makamların bir şey yapıp yapmadığını merak ediyorum. 100 temel eser listesi’nden çıkarmaktansa fransız yayınevi ya da yazarın mirasçıları ile görüşülebilirdi şeklinde çözüm önerileri geçiyor aklımdan. konunun uzmanı değilim, açıkçası neler yapılabilir merak ediyorum.


*bilgiler vikipedi.com

Hiç yorum yok: