22 Şubat 2009 Pazar

kendime

kendimle; dertleşir, yürür, sinemaya gider, nargile içer, keyif yapar, şarkı söyler, gözyaşı döker, yeminler eder, yeminler bozar, dans eder, tatile gider, alışverişe çıkar, kutlamalar yaparım.

kendimle olmayı çoğu zaman severim. çoğu zaman diyorum çünkü hırçınlığımın üstesinden gelemem kendimin. uzağında kalmayı istesem de, esiri olurum bu hiç sevmediğim anlarında söz geçiremediğim kendimin.

aslında kendimleyken, bir anlamda kalabalık olurum. yine kendimle olduğum anların birindeyim. fonda bilindik bir şarkı. hüznümü, birlikte yudumluyoruz. her yudumda, gözümün içine bakıyor ve fısıldıyor; “daha öncekilerde olduğu gibi, geçeceğini bilerek tadını çıkartıyorsun yaşadığın üzüntünün. hatta tadına varabilmek için kimse ile paylaşmıyor, tüm benliğin ile kendine saklıyorsun. yaşadığın duyguyu; beyninin, düşüncelerinin ve kalbinin süzgecinden geçirdikten sonra onları kutularına kaldırıyorsun, açılmamak üzere, zihnin berraklaşmış olarak. yaşadığın acıya meydan okuyarak kanatıyorsun, ta ki acıtamayacak hale getirene kadar. yüzleşerek, dize getiriyorsun tüm duygularını. cevabını bilsem de sormadan edemiyorum, ama neden hep en zorunu ve de en yorucu olanını seçiyorsun? gülümsesen de hırpalıyorsun kendini. hüznün keyfine varıyorum desen de çoğunu içine akıtıyorsun gözyaşlarının. çok kere tanık oldum, ağlamaktan yorgun düşüp sığındığına, uykunun avutucu kollarına. başucunda bekledim, uykudan nasıl uyanacağını bilerek. bana ihtiyacın olacağını bilerek saçlarını okşadım. sen nasıl bir başkasına kıyamadıysan ben de sana hiç kıyamadım. cezaların en büyüğünü bizim payımıza ayırsan da… razıyım acıyı seninle yudumlamaya!”

onu dinlerken, buğulandı gözlerim. gözlerine; kırgın gözlerine baktım kendimin, uzun uzun. kirpiklerim birbirine değerken, firar etti gözyaşlarım. biliyorum uzun sürmeyecek, acımı kutsama seanslarım. bu da geçecek.. geçeceğini bilmenin verdiği huzur ile keyifle yudumluyorum hüznümü.

avuntuyu başkasında aramayıp benim gibi kendine sığınanlar, kendisine iyi baksın.

19 Şubat 2009 Perşembe

yarım kalan dostluklara

içimi sızlatan yaralar var, kimisinin izi en bilindik yerde kimisi kabuk bağlamaya yüz tutmuş halde kimisi de kanar durur gözyaşlarım ile.

tazecik bir yaranın verdiği sızıya nasıl şefkat gösterilir, bunu ben iyi bilirim. gülümserken hissederim bu sızıyı, dudağımın kenarındaki gamzede. konuk olduğunu bilerek daha özenli davranırım kendisine. onun da kabuk bağlayacağı gün gelecek. gerçi, o bana aynı hassasiyeti göstermeyecek, belki de pusuda yatacak canımı yakmak için, çıkacak ilk duygusal fırtınada.

her yaranın sızısı ile direncimin artacağının bilinci ile razıyım ben yaralarımın, bana yapacağı hainliklere! sızılarım, benim kişiliğimin en bilge desenleri. kabul etmek de vazgeçmek de zordur benim için. mücadeleyi hak eden her konuda direnirim. ancak değmeyeceğine kanaat getirdiğimde vazgeçerim.

birçok konuya aldırmam, güler geçerim. güvenirim hoş görüme. ama iskambil kağıtları gibi dağıldığım anlar vardır benim, işte zaten bu anlara aittir kimi yaralar. dağılan kağıtları deste yapıp, benzer yüzleri ard ardına sıralamak nasıl zaman alıyorsa, tüm saçmalığına rağmen benim de toparlanmam zaman alır. söylenen yalanı; hak etmediğimi, gereksiz gözyaşı döktüğümü bilirim. ama ben yalanı yakıştıramam dost dediğim, kendimden saydığım insana. böyle zamanlarda baş edemem hırçınlığım ile. ve de anlarım ki hırçınlığım ile sızımın şiddeti doğru orantılıdır. tüm bunlara rağmen yaşadığım hırçınlıktan çok utanır, pişmanlık duyarım. ömrümün en güçsüz anlarını yaşarım. en kuytularda sessiz fırtınalar kopartırım. açtığı yarayı anlamasını isterim dost dediğimin, ama hep haklı bir gerekçesi vardır yalnız bırakmak, susmak ya da özür dilemek için benim aklımın ermediği.

sonra mı? ben de kilitlerim kendimi, kendi içime! susarım. konuşmak manasızdır. toparlanır, yara berelerimi sarar, sızıma rağmen şarkı söylerim. o sırada öğrenmişimdir ki tek taraflı onarılmaz dostluklar! eğer canı olsaydı kırılan her bardağın, yapıştırıldığında bile kanayacaktı, dostu tarafından açılan yarası sızım sızım.

kendimi açtığım, renklerimi paylaştığım insanı hep saygı ile anma saplantısından artık vazgeçmeliyim. bu yüzdendir ki, kısa sürer benim isyanlarım. sızıya, sızı ile karşılık vermeyi sevmem.

yanıldığım dostlar, yaraların en büyüğünü açtılar. sızılarını hatıra bıraktılar. bir zaman sonra hiçbir anlamı kalmıyor olanların, açılan yaranın izinden başka!

18 Şubat 2009 Çarşamba

bir dokunuş merhem olur her yaraya

gece, her zamankinden daha karanlık. ay yok ortada, yıldızlarsa sanki biraz keyifsiz. birazdan ders başlayacak. sınıfa doğru yürüyorum. küçük menderes’in haykırışları beni çağırıyor. gitmemek olmaz. yanaşıyorum ırmağın kıyısına. o haykırıyor, ben susuyorum. kamelyaya yaslanıp izliyorum, bereketin bu delice akışını. düşüncelerimi bastırıyor suyun hararetli sesi.

tek bir şey diliyorum.

hızlı adımlarla sınıfa yöneliyorum. her zamanki yerime oturup, odaklanmaya çalışıyorum anlatılanlara. nafile. buğulu camlar, parlayan yazı tahtası ve yan düşmüş kitaplarda dolanıyor gözüm. fasülyeden dinliyorum dersi. konu da biraz karışık. ha gayret derya, dersin bitmesine az kaldı.

beklenmedik bir arkadaş çıkıp geliyor, gece hala karanlık. cümleler, iyi geliyor biraz hüzünlü halime. sıyrılıyorum buruk ruh halimden. hüzünlü bir kadından, küçük bir kız çocuğuna dönüşmem çok zaman almıyor. 

konuşuyor, konuşuyor, konuşuyoruz...

eve geldiğimde, şımarık bir tebessümle dalıyorum uykuya. bu gece tekrar farkına varıyorum ki gerçek arkadaşlar sessiz çığlıklarınızı hissedip, yanımızda olur. 

ne zaman üstesinden gelemeyeceğim sorun olduğunu sandığımda ya da kendi derinliğimde, kalp kırgınlıkları arasına sıkıştığımda, bir arkadaş eli kavrar yüreğimi.

işte bu mucizevi dokunuş, merhem olur her yarama.



12 Şubat 2009 Perşembe

ne yapsam

ee benim cumartesi günü için bir planım yok ki! takvime bakıyoruz vee 14 şubat sevgililer günü, bu hafta sonu! aman ne hoş. sevgilisi olanlar için cidden hoş bir hafta sonu olacak. ya olmayanlar için?

galiba, 14 şubat sendromu yaşıyorum. çevremde, kendi benzerim o kadar çok kişi var ki, bizden kalabalık bir yalnızlar masası çıkar, o akşam için. oturup yas tutacak halim yok ya desem de bir nebze içimin burkulması doğal zannımca.

özledim bir sevgiliye hazırlanan sürprizlerin telaşını..

canım annem, sevgililer günü hediyesi olarak terlik almış bana! düşünmesi yeter di mi?

aşkına aşıkların, aşka aşıkların ve umutsuz aşıkların sevgililer gününü kutluyorum.
benim gibi aşkın kıyısında kalanlara verebileceğim umut kalmadı, herkes baksın başının çaresine.

bu yazıyı yazarken çalan şarkının sözlerini aktarmadan edemeyeceğim; "ahh sevdasız kaldım, böyle geçmez bu bahar..."