21 Kasım 2007 Çarşamba

kelebek etkisi ( the butterfly effect) l’e övgü



kelebek etkisi, bir kelebeğin kanat çırpışı ile oluşabilecek değişim ve neden sonuç ilişkilerini, hatta ,göz ardı edilen küçük bir etkenin nasıl büyük bir sonuca sebep olabileceğinin ifadesi olup, kelebek etkisi isimli filmin çıkış noktasının da bu fikirden oluştuğu kanısındayım. izlemeyenler için kısa bir özet vermek istiyorum. evan treborn (ashton kutcher), çocukluğunda yaşadığı bazı kötü deneyimlerin etkisinden kurtulamamış olup, psikolog denetimindedir. yatağının altında yer alan günlükleri okuyarak, zamanda yolculuk yapabilmekte o ana dair olan sorunları çözümleyip, düzeltmeye çalışmaktadır. bu anımsamalar, arkadaşlarının, özellikle de yetişkinliğinde de sevmeye devam ettiği çocukluk aşkı Kayleigh’nin yıkılmış hayatından sorumluluk duyar ve onu travmatik deneyimlerden korumaya çalışır. ve artık zamanda yolculukları kasıtlı olmaya başlar. fakat her müdahale yeni bir olumsuzluğu beraberinde getirmektedir.
kelebek etkisi I’in yönetmeni; eric bress& J. mackye gruber. kurgusu, senaryosu çok başarılı. tempo oldukça yüksek ve hep aynı seviyede. mutlaka izlenmeli derim. fakat kelebek etkisi II, ilkine göre çok ama çok sıradan kalıyor. izlenmese bile olur. acımasız bir yorum oldu ama öyle :(

19 Kasım 2007 Pazartesi

uyku eğlencesi; rüyalar...

rüyalarım..yorucu da olsa onlarsız yapamam artık biliyorum. rüyada renk olmaz diyorlar, renkli rüya gördüğüm gibi, siyah beyaz- kızıl tonlarında da rüyalar görebiliyorum.
rüyada koku olmaz diyorlar, bebek pudrası kokusunu rüyamda kokladığımı sabah uyanınca hatırlıyorum.
ilgi alanım olduğu için markalar rüyamda ayrı bir önem taşıyor. truman show gibi..dilediğimde çok rahat rüyama müdahale ediyorum. kimi zaman da günlük hayat süreçleri gibi unutup, hatırlama durumlarını yaşıyorum.
ama en güzeli metaforlar.. hatta bazı metaforlar bilinçaltımda uzlaşılmış şekilde tanımlı sanki. örneğin moralim iyi ise rüya arkadaşım yunusumu görüyorum onunla okyanusta geziyoruz, gerçekte görmediğim balık türlerini görebiliyorum. uyandığımda mutlu oluyorum.
kimi zaman da hiç bilmediğim dillerde şarkı dinliyorum, eski ve kullanılmayan dilleri konuşabildiğimi görüyorum. uçabiliyorum ama mutlaka superman gibi uçuyorum. bir kolum ileriye uzanarak :) rüyalarımdaki derya çok becerikli aslında.. gerçek hayattaki olarak, ona imreniyorum çoğu kez.
uyandığımda minimum 4 rüyamı hatırlayabiliyorum. ama yorucu oluyor çoğu zaman. ama artık bu hatırlama durumu sayısı azalırsa boşluğa düşüyorum..
elbette rüyalarım çıkıyor. sınav sonuçları, iş değiştirme durumları, arkadaşlar...neyseki kötü şeyleri görmüyorum ama bu konunun üzerine düşmeye hiç niyetim yok.
bazı rüyalarımda yer alan ikonlar çok anlamlı. aslında biraz gösterge bilim araştırması yaparak çözümleyebilirim belki...
dün gece rüyalarımdan birinde bir iş görüşmesindeyim. son aday geliyor görüşmeye ki şu ana kadar başarılı bir görüşme idi., ki bayan çok hoş. mini etek giymiş. görüşme yapan beni dinlemeden bayanın bacaklarına bakıyor. tamam derya hanım size şu parayı vereyim de gidin diyor. ne parası diyorum? benim cevaplarımı bayanın bacaklarına bakmaktan dinlemediniz bile diye isyan ediyorum..adam diyor ki hatırlasanıza diyor o anda rüyamda flashback yaşıyorum ve 1 saat öncesine dönüyorum. görüşme yapanın yanında parası olmadığı için onun elektrik parasını ben ödüyorum. meğer adam o yüzden bana para veriyormuş..
iş ile ilgili zihnim meşgul olduğu için bu rüyayı görmem çok doğal. ancak zihin diğer detayları hangi duruma göre seçip rüyamda bana geri sunuyor bunu anlayamadım. bir de rüya geçişlerimi anlamak mümkün değil. birden diğer bir rüyaya bir kişi ya da nesne aracılığı ile geçebiliyorum ama yeni dekor nasıl oluyor da hemen değişiyor bilemiyorum..
rüyaları sadece eğlence olarak görmek niyetindeyim...işin içinden çıkamayacağımın farkındayım.

4 Kasım 2007 Pazar

sil baştan

aklından silebilirsin ama ya kalbinden?
cumartesi gecelerini film keyfine ayırıyorum. sil baştan da bu keyfi, çoklu sayıya katlayan başarılı bir yapım oldu. jim carrey başrolde. ki kendisinden hiç haz alma(zdı)m. truman show hariç. bu filmde jim carrey’i yakışıklı bile buldum ve de kendisine karşı olan ön yargım değişti.
filmin yönetmeni, michel gondry. jim carrey başrolü kate winslet ile paylaşıyor.
film; dram ve romantizm unsurları üzerine kurulu, kurgusu ve ironiler son derece başarılı.
konusunu sadece özetleyeceğim çünkü tekrar tekrar izlenebilecek bir çalışma.
joel barish (jim carrey), eski kız arkadaşı clementine'in (kate winslet) ilişkilerine dair tüm anılarını sildirmek için gizem dolu tıbbi bir müdahaleye başvurduğunu öğrenir, bunun üzerine kendisi de aynı hafıza sildirme işlemini yaptırmak üzere kliniğin yolunu tutar. ve de hafızadan sevgilisine dair anıların silinme işleminin başlamasından kısa bir süre sonra, yaşadıklarının silinmesinden vazgeçer ama silme işlemi başlamıştır bir kere..
filmde en çok hoşuma giden, sevdiğimiz insanın başlangıçta her yönü ile beğenirken zamanla, hatta aşık olunan tavır ve davranışların rahatsızlık verişini ince bir mizah ile vurgulanışı. joel barish’in anılarına ve aşkına sahip çıkmak için verdiği mücadelede tekrar farkına varıyorsun; aşksız geçen her güne yazık.
silme işleminde zihnin içindeki mücadele esnasında clementine, joel barish’e operasyondan kurtulmak için “ o zaman beni, olmadığım bir yere götür diyor anılarını kastederek.” joel’un yanıtı ise “seni düşünmediğim bir anım olmadı ki”…
aşk ve aşk acısı üstüne tekrar düşünmek isteyenlere…

2 Kasım 2007 Cuma

patent ve faydalı model hakkında kısaca

günlük kullanımda yeni bir fikri korumaya almayı ifade ederken “patentini alalım” deriz. bir fikrin ya da buluşun patentinin alınabilmesi için söz konusu projenin gerçek bir buluş niteliği olması gerekir. yani mevcut duruma yeni bir teknik kazandırmış olmalıdır. örneğin telefon başlı başına bir buluştur ki mevcut durumda yeni bir teknik gelişme sağlamıştır. ancak telsiz telefon faydalı modeldir mevcut tekniğin bilinen durumu aşılmamıştır sadece yeni bir uygulamadır. ancak o da buluş olarak anılır.
faydalı modellerin koruma altına alınmasında iki özellik aranır. birincisi yeni olması, ikincisi sanayiye uygulanabilir olmasıdır. faydalı modeller 10 yıllık süre ile korunurlar. daha sonra koruma süreleri biter. bu on yıllık süre bitiminde söz konusu ürün-fikir-buluş herkesin kullanımına açıktır. buradaki amaç ar-gesi ile maddi manevi emek veren firma ve kişileri, kopya ve taklitlerden korumaktır. bu on yıllık süre içinde buluş sahibi, bu ayrıcalığı ticarette zaten yeterli ölçüde kullanacaktır. dilerse buluş sahibi lisans vererek söz konusu buluşu kiralayabilir. faydalı model başvurularında markalar gibi ön araştırma yoktur. faydalı model bültenleri takip edilir, eğer ki buluşunuza benzer bir buluş var ise itiraz edilir. faydalı model başvuru süreçleri patentlere nazaran süreçleri daha makuldür. patentlerde bu koruma süresi süre 20 yıldır. patent başvuruları tercihe göre, incelemeli ve incelemesiz patent olarak ikiye ayrılır. incelemesiz patentlerin koruma süresi 7 yıldır.
ülkemizde patent ve faydalı model işleri de türk patent ofisi tarafından yürütülür.
ilaç sektöründe faydalı model ve patent korumaları söz konusu değildir. elbette firmalar formülasyonlarını gizleyerek de kendi tedbirleri ile koruma yapabilirler. buna en iyi efsanevi örnek coca cola gazlı içeceğidir. şayet coca cola formülasyonunu bu tür bir koruma altına alsa idi bunun bir patent olduğunu düşünür isek bu koruma 20 yıllık bir süreci kapsamış olacaktı. bilindiği üzere yüzyılı geçgindir coca cola’nın formülü bir sırdır..

1 Kasım 2007 Perşembe

biraz senden hayat biraz da yüreğimden.

ey aşk, can yoldaşı mısın yoksa can düşmanı mı?
bilemiyor insan görünmeyen yaranın neresine tampon yapacağını..ama aşk yaralısı can çekişiyor, gözünün önünde.
aşk acısına en iyi ilaç gözyaşı mıdır bilemedim. aktıkça akıyor, dizginleyemiyorsun. bencilce ama aklından geçiyor, ne kadar şanslıyım bu acıyı yaşamadığım için. acaba öyle mi? elbette değil ama bir kere yaşamak bile yetiyor kimi zaman. aşk bu kadar kutsalken acısı da kutsal olmalı. tören edası ile acıyı yaşamak gerekli.. ama beceremiyoruz, beceremediğimiz gibi avutamıyoruz da.
arkadaşının gözlerine; buğulu ve kızaran gözlerine bakıp, derin tüm cevapları konuşmadan gözyaşları ile yanıtlamak. sarılıp bu da geçecek diyebilmek….sadece derin bir iç geçirmek..acıya duyulan saygı duruşu gibi.
aşktan pırıl pırıl olan gözler kan çanağı içinde şimdi..heyecanlı anlatımlar, tutkular yerini dalıp dalıp gitmelere bıraktı.
aşk acısı avuntu merkezinde bol miktarda kağıt havlu bulunmalı hem de oldukça çok. arkadaşın teşekkür edip giderken diyecek ki “şimdi iyiyim sağol.” oysa bileceksin ki yanına aldığı kağıt havlu ile merdivenlerden inerken silecek gözyaşlarını.
arkasından bakacaksın ve ilk defa bilmemeyi istercesine, ama emin olarak, kendi kendine kafa sallayarak yarın arayacak “derya, çok kötüyüm”. şaşırmayacak ama için parçalanacak.
aşkın bu kadar uzağındayken niye bu kadar acısından korkar, insan neden bu yazıyı yazar ki? cevabını ezbere biliyorum ne yazı ki!. unutmadım çünkü gün ağarırken, yeni bir güne başlama umudu ile gözünü açmak üzereyken, atmosfere yeni girmiş ateş topunun kalbimi kül ediverdiği anı. bu yüzden ya aşk, yolumun sana teğet geçmesi!