28 Aralık 2008 Pazar

ıssızlıklarımıza


son haftaların en çok konuşulan filmi, ıssız adam’ı dün izledim. çağan ırmak sade bir konuyu, en sade bir biçimde anlatarak, etkileyiciliği yine sağlamış. hüznün ve mizahın dengesinde.

ilk on dakikada filmin içine girmekte zorlanırken, ikinci yarıda filmin bir parçasıydım. beni en çok etkileyen; filmin sonunda sevgililerin karşılaşmasında, iç seslerinin duygularını dile getiriliş biçimi oldu. yokluğunda, bir sevgiliye yazılan içten bir mektup gibi… sustuklarımız, göz yaşlarımızla buluştu. anladım ki tutku, tüm suskunluklara rağmen bitmiyor aksine artıyor.

yalnızlığım, bir kez daha yüzüme vuruldu. canım acıdı, hayıflandım. yalnız uyumaya alışmak, belki de yalnızlığa teslimiyetin en acı noktası. sevdiğinle uyumayı özlerken, gözüne uykunun girmemesi. tüm yalnız insanların yaşadıkları, başarılı bir gözlemle sinema severlere aktarılmış durumda.

film bu kadar ilgi ve beğeni topladığına göre, biz ıssızların sayısı hiç de azımsanmayacak düzeyde. tutunmaya çalışırken bir aşka, bir anda içine işleyen yalnızlığın o yanıltıcı kafanın rahatlığı duygusu, korkularını kamufle ederken en tatlı yerinde maalesef ki vazgeçivermek en kolay çözüm olmakta.

filmin müzikleri başlı başına sürükleyici, duyguları betimleyici.

çok söze gerek yok açıkçası. izlenmeli.

ödünç alınan bedenlere değil, ait olunan aşklara…

26 Aralık 2008 Cuma

bitmesin


suskunluklarım gizemli bir hal aldı. sakıncası yok!
iskeleye oturdum, uzandım, ayaklarımı salladım. güneşi içime çektim. kendimle bile konuşmadım. göğün ve denizin mavisinin esiri oldum. tüm bildiklerimi unuttum. zamanı ve düşüncelerimi dondurmuştum. güneş gitti, çözüldü düşünceler. ürperdim. kendime sarıldım. iyi ki bu beden ve düşüncedeyim dedim. tüm hırçınlıklarıma, hatalarıma rağmen kıyamadım kendime. hiç bir şeye sahip olamasam da, ben kendime sahibim. avunabilirim, bu hayatta kendimle derken hava karardı.
bebeksi bir sevinçle, yürüdüm, mavinin kıyısında. düşünceler tüy hafifliğinde. sanırım bu duyguya “huzur” diyorlar. sahilin sonundan gelen şarkıyı duydum, “anlamazdın”. yönümü şarkıya çevirdim. bu anı, bir kahve ile taçlandırmalıydım. hani yağmur başlasa çıldıracağım yalnızlığın romantizminden keyifle derkeen... ilk damla, hedefi vurdu fincanımda.

yudumlarken kahvemi, karıştım yağmura, yağmur denize. İzledim, izledim, hiç bitmesin istedim.



23 Aralık 2008 Salı

ağlayınca geçecek mi?

kafamı eğdim, yüreğime baktım: hüzünlüydü. kendime gönderdiğim sitem mektupları bir hayli birikmiş. öyle ki sıkıntı veriyor artık bana. düğüm düğüm yanyanalar, sanki kendi bedenimde yer bulamıyorum kendime.

yürekteki gerginlik, mideme sıçramış durumda. oysa ki ben kendimi mutlu sanıyor idim. nerede yanıldım!

huzuru bulduğumu sanarken nereden çıktı bu gerginlik? mide kasılmaları, iç yangınları?

soluğum pek bir telaşlı, apar topar merdivenden iniyor gibi hissediyorum her nefes verişimde.

uykularım ağır bir yük, bölündükçe artan!

gülümsemekte acemileşirken, hırçınlıkta ustalaştım.

rahatsızlandım, bir süreliğine kusuruma bakmayın, aksi ve çekilmez hallerimin.

19 Aralık 2008 Cuma

dinlemiyorum


fark ettim ki
hızlı konuşanları
eee duraksamalı konuşanları
yüksek sesle konuşanları
ses tonu pürüzlü olanları
sakız çiğneyerek konuşanları
alkolün etkisi ile sohbeti uzatanları

biliyorum ki kabalık bu yaptığım neyse ki dinlemediğimi nazikçe kamufle ediyorum ama dürüst davranmalıyım ki “dinlemiyorum”.