9 Haziran 2008 Pazartesi

kalbi kırılmış tüm kadınlara..

kızılderililer üzerine ilgim tekrar başlayınca biraz araştırma yaptım. aktaracağım öykü çok dokunaklı geldi. kadınların içgüdülerinin ve duygularının, dünyadaki en ilkel insan topluluklarında da, en uygar toplumlarda da, aynı olduğunu gösteren bir aşk öyküsü bu. şöyledir:
ampata, genç ve cesur bir savaşçının karısıymış. iki çocuk annesiymiş. bir zaman , kocası ve çocuklarıyla birlikte mutlu bir şekilde yaşamış. evleri bazen; ağaçsız, uçsuz bucaksız düzlüklermiş. bazen de, kulübelerini orman içinde bir derenin kıyısına kurarlarmış. ampata; derelerde, nehirlerde bir aşağı bir yukarı kürek çeker, hasır yapmak için saz ararmış. ya da ormanda dolaşır; çadır yapmak veya yakmak için ağaç kabukları toplarmış. yazın açık alanlara çıkarlar; kışınsa, ağaçlık bölgelerde, güneş gören daha korunaklı yerlerde barınırlarmış. hayatlarını, işte böylece, rahat ve mutlu bir şekilde sürdürürlermiş.
ampata'nın kocası, zamanla kabile içindeki etkinliğini ve etkisini artırmış ve sonunda , günün birinde reis olmuş. bu, ampata'nın yüreğini kıvançla doldurmuş ve kocasını her zamankinden çok sevmesine neden olmuş. ancak ampata, zamanla farkına varmış ki; kocasının rütbesi ve önemi arttıkça, önceden beri sahip oldukları aile içi rahatı ve huzuru bulamaz olmuşlar. kocası, artık bir halk adamı olmuş. evleri, sürekli gelip giden ziyaretçilerle dolup taşıyormuş. kocası ise, topluluktaki önemi arttıkça; yetineceğine, hırsı daha çok bileniyormuş. bir süre sonra, etki alanını daha da çok genişletmek için, yakınlarda yaşayan ünlü bir kabile reisinin kızını , ikinci bir eş olarak almaya karar vermiş.
ampata, kocasının bu arzusunu öğrenince dehşete düşmüş. kocasının bu kararına karşı çıkmış; ama, kocası onu dinlemiyormuş bile. ampata'ya, ikinci bir kadınla evlenmenin , kabile içindeki etkisini iyiden iyiye artıracağını; bu yüzden de, yeniden evleneceğini söylemiş. ampata, kocasıyla aynı evde kalarak, bu utanca daha fazla katlanamayacağına karar vermiş. böylece, kocası yeni eşini eve getirmeden önce kalbi kırık bir şekilde, iki çocuğunu da yanına alarak babasının evine gitmiş.
kışı, babasının yanında, akrabalarıyla birlikte geçirmiş; ancak geçen zaman, ne kederini ne de umutsuzluğunu azaltmış. bahar geldiğinde, babasının topluluğu, kışın yaptıkları kanolarla birlikte, mississippi'den aşağı kürek çekerken, ampata da onlarla beraber gitmiş. iki çocuğu da, kanoda kendisiyle birlikteymiş. kanolar, st.anthony şelalesi'ne yaklaştıkça, güçlenen akıntılar yüzünden kıyıya yönelirken; ampata, akıntının ortasına doğru kürek çekmeyi sürdürmüş. akıntı ve girdaplar öylesine güçlüymüş ki; kano, giderek daha da hızlanmış ve artık, kürek de bir işe yaramaz olmuş. işte , tam bu sırada, ampata oturduğu yerden doğrulup, gözyaşları içinde şu veda sözlerini söylemiş:
"bir tek onu sevdim ve onu bütün kalbimle sevdim. taze avları, onun için pişirdim; onun için süpürdüm, çalı süpürgemle ocaktaki külleri. onun için giyindim, süslendim; onun için diktim ayağına giydiği geyik derisinden çarıkları. nasıl beklerdim, bitmek bilmeyen günler boyunca onun avdan dönmesini ve nasıl da sevinçle dolardı kalbim, ayak seslerini duyunca! gönülden bağlıydım ona. bütün dünyamdı o benim. ancak, o bir başkası için terk etti beni ve hayat artık taşıyamayacağım bir yük oldu şimdi. çocuklarım bile, üzüntümü çoğaltıyorlar. yüzlerinde onu görüyorum; bana babalarını anımsatıyorlar sürekli. verdiği hayatı geri alsın diye yakardım yüce ruh'a. çünkü, istemiyorum artık onu; dualarımın kabul olunacağı akıntıya bırakıyorum şimdi kendimi. bembeyaz köpüklerini görüyorum suyun; onlar benim kefenimdir. çağıltısını duyuyorum şelalenin; o da cenaze şarkımdır benim. elveda!"
ampata'yı durdurmak için çok geçtir artık. yakınları, kanonun, köpüklerin içine daldığını görürler. çağlayanın altında dengesini yitiren kano, sulara gömülür. kimi zaman, gece yarısı, nehrin kıyısında duran karanlığa kalmış bir yolcunun; ay ışığının altında, pusun ve su serpintisinin arasında, ampata'nın kanosunu gördüğü söylenir. bir an için, şelalenin kıyısında beliren görüntü, hemen pusunun içinde kayboluverir.
bu zavallı, yüzüstü bırakılmış ve düş kırıklığına uğramış kadıncağızın öyküsü gerçek olabilir. gerçek olan şu ki benzer duyguları yaşayan çok kadın var yeryüzünde..

2 Haziran 2008 Pazartesi

sözcüklere sığınmak gücüme gidiyor

yastığım, gözyaşı haritası.
sol elimin serçe parmağı acı çekiyor, yüreğimin sızısını paylaşıyor. büyük bir kıza yakışmıyor ağlamak..

öğlenden beri kötüyüm.. başım çatlıyor. avutulamayacak bir noktadayım..

ben sana sığınmak isterken, şimdi sözcüklere sığınıyorum, evin en küçüğü, mahallenin kara üzümü, seninse minik soban ben.

"haydi silifır" diye bir koşu gider alırdım ilaçlarını, meğer sen çok acı çekerken, ben oyun oynuyormuşum..dizine yatırıp, sırtımı kaşıyarak uyuttuğun anlar ender anımsadığım anılarımızdan..

sözcüklere değil sana sığınmak istemek, imkansızlığını bilmek, çok şey istediğini bilmek ve tıkanmak.

çok özledim..

yazım kısa oldu aynı senin benim hayatımdaki varlığın gibi..

yarım kalan cümlelerim gibi yan yana üç noktalı...

üç noktalı sana olan özlemim!

sözcüklere sığmıyor yalnızlığım, sığmıyor sensizliğim çünkü şefkatine hasretim...........................................

oysa sensiz ben hep eksiğim..

benim eksik kalacağımı bilseydin gider miydin? yazamıyorum çünkü gözlerim doldu. özlemin çığ gibi içimde, derinlere sığmıyor. yüzleşme vakti çok yakın, başedemiyorum sensizlikle..