9 Eylül 2009 Çarşamba

sığınak

yatağıma sığınıyorum.

kitabımı, gözlüğümü ve okuma lambamı alıyorum. yumuşacık, ben kokan yastıklara kendimi bırakıyorum. kimi zaman ağrısı artınca ayaklarımın bir yastık da onlar için koyuyorum biricik sığınağıma.

demi başlıyor gecenin, vurgusu artarak..

serin rüzgar sızıyor odama, dolanıyor yatağımda. ürperiyorum tek hamle ile pikemi çekiyorum dizlerime.

her gece varıyorum bir ıssız adaya. salına salına dönüyorum ya en çok buna şaşıyorum!

yatağım: kurtarılmış bölgem. bana ait tek alan. annemin evine taşındığımdan beri kendimi en iyi hissettiğim tek mekan.

satırların fısıltısı yükseliyor kulaklarımda, tınıları beni büyülüyor. yüreğim dalgalanıyor. sığınağımda kalıyor bedenim. satırlarda hayat buluyorum. varlığım soyutlaşıyor..

nerede başlarsa başlasın benim serüvenim, yatağımda son buluyor!

elimin altında kitabım, yastığımın kenarında gözlüğüm ve satırların keşfini yaşamış olan bedenim ile yeni bir güne uyanıyorum.

4 Eylül 2009 Cuma

küçük prens-le petit prince

vazgeçemediğim başucu kitabım. çocuk ruhumu besliyor.


fransız yazar ve pilot antoine de aint-exupéry'nin en ünlü romanı. 1943'te yayımlanmıştır. roman new york'ta bir otel odasında yazılmıştır. kitapta anlatıma renk katan, yazarın çizimleri de yer almaktadır.

dünya çapında çok okunan ve çok sevilen bu kitabın yazarı saint exupéry, kitabı yazdıktan altı yıl sonra le petit prince adlı bir uçakla keşif uçuşu yaparken
akdeniz üzerinde kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. fransa'da çok sevilen küçük prens'in resmi 50 franklık banknotların üzerine basılmıştır.

basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren küçük prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır.
sahra çölü'ne düşen pilotun küçük prens ile karşılaşması ile başlayan kitapta küçük prens'in ağzından saint-exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, ön yargılarının ve büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.

kitapta küçük prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir türk astronomdur. hatta bu astronom
asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır. fakat fesli kafası ve doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez, ama bir türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra aynı astronom bu defa modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur.

mustafa kemal atatürk'ü bir diktatör ve yanlış yolda olarak tanıtan bu satırlar yüzünden uzun yıllar türk okuyucusu kitabı sansürlü okudu. yine bu yüzden kitap, eleştirilere maruz kalabileceği gerekçesiyle 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış olan 100 temel eser arasından çıkarıldı.

benim okuduğum kitapta sansür yoktu ki “diktatör” tanımlaması benim de dikkatimi çekmişti. doğruluk payı olmadığı için üzerinde bile durmadım “diktatör” sözcüğünün. 1943 yılında fransız bir yazarın büyük önder mustafa kemal için kullandığı tanımlamadan ziyade insanların ön yargıları ve bu konudaki tutumları ilgimi çekmişti.

günümüzde ise büyük ata’sını yerden yere vuran, o’nu eşsiz eserlerine burun kıvırıp, cumhuriyet’i yıpratmayan ve de aynı zamanda türk olduğunu söyleyen kimselerin söylemlerine tanık oldukça aklımdan iki düşünce geçiyor. ilki fransız yazar, atatürk’ün “diktatör” olduğunu düşünüyorsa bizim büyük atamız’ı iyi anlatamadığımızı ve sahip çıkamadığımızı düşünüyorum. sadece bu kitabını ile tanıdığım yazarın bu cümlesinde nedense kasıt aramıyorum. ikincisi ise bu topraklarda yetiştiği halde, dahi lider mustafa kemal’in olanaksız koşullarda yarattığı kurtuluş ve bağımsızlık savaşına saygı duymayarak, hiçe sayan kimselerin düpedüz nankör olduğunu düşünüyorum. işte bu kimselerde kastın yanında da ard niyetli olduklarını düşünüyorum.

ve de bu kadar sevilen bir kitaptaki bu “diktatör” sözcüğünün düzeltilmesi için kültür ve turizm bakanlığı’nın ya da ilgili makamların bir şey yapıp yapmadığını merak ediyorum. 100 temel eser listesi’nden çıkarmaktansa fransız yayınevi ya da yazarın mirasçıları ile görüşülebilirdi şeklinde çözüm önerileri geçiyor aklımdan. konunun uzmanı değilim, açıkçası neler yapılabilir merak ediyorum.


*bilgiler vikipedi.com

3 Eylül 2009 Perşembe

avuntusuz

*kıyıda kalmış yazılarımdan biri daha, haftalar önce "avuntu" yazısına atfen yazmış, nedense yayınlamamışım!?

hep aklımdan geçerdi, ben sigara içsem nasıl bir eda ile elime alırdım milyonları kendine tutsak ettiği maddeyi?!

geçen haftaki avuntu yazısı da böyle bir meraktan kurgulanmıştı..

geçtiğimiz sevgililer gününe kadar sigaranın tadını hiç bilmiyordum. o gün biraz da ortamın havasından biraz da meraktan bir iki nefes çektim.

anlamsız bir tad!

keyfimi kaçıran parmaklarıma sinen sigara kokusu!

sigara; kesinlikle hayatın tadını kaçırıyor, ağzımın tadını kaçırdığı gibi!

peşi sıra bu yargılara vardım, saniyelik zaman dilimi içinde.

günlük yaşamdaki “yak bi sigara” söylemindeki vaadkar hazzı hiç ama hiç hissedemedim. sanki sorunların avuntusu olacakmış tavrına karşılık benim avuntusuzluğu kabullenişim, oldukça bilinçli geldi açıkçası.

hiçbir şey kaybetmemiş, ömrüme birkaç yıl eklemişim…

hadi geçeyim sağlık kısmını. cildimin yıpranması, dişlerimin sararması, ses tonumun çirkinleşmesi, üzerime yapışıp kalan sigara kokusu düşüncesi bile oldukça rahatsız edici.

ve de böylesine zararlı bir şeyi, para verip satın mı alacağım?!!

aslında yazmaya başlarken sigarayı ve sigara içenleri yerden yere vuracak gibiydim lakin kimsenin bu tutsaklıktan gerçekte memnun olmayacağı düşüncesinden dolayı, haddimi aşmak istemedim.

Ahkam kesmek değil ama çocuğunun sigara içmemesini isteyen her birey bu konuda iyi bir örnek olma konusunda aldığı büyük sorumluluğu önemle hatırlatmak istedim.

19 temmuz kimileri için yeni bir başlangıç olur umudu ile..