13 Ekim 2008 Pazartesi

kokusunda çocukluğum var

ay yüzünü gösterdi, beni kendime bir nebze de olsa getirdi..
iyi miyim? bilmiyorum.. kötü müyüm? sanmıyorum! bu ruh hali canımı sıkıyor.
sokak aralarında gezindim, alacakaranlık ve elbette dolunay. mutfaklardan güzel yemek kokuları yükseliyor. hangi yemekler kimin için hazırlandı kim bilir nasıl bir telaş içinde, beğenecek mi kaygısı içinde..

çocukluğumun sokağına girdim. hiç unutmadığım sinema salonun harap bahçesi ve erik aşırdığımız basri amcalar’ın bahçesi.. ve yine aynı karşı konulmaz koku; öğütülmüş kahve kokusu bastırdı tüm yemek kokularını. gülümsemeden edemedim. çünkü artık öğütülmüş kahve satılmıyor o sokakta, yolunu şaşırmış olmalı! nazikçe içime çektim kahve tanelerinin beni tutsak eden kokusunu. çocukluğumun sokağında, çocukluğumun en nefis kokusu hoş geldin demişti. ve de sokağın bitimine kadar bana eşlik etti. şimdi aklıma geldi. belki de bu yüzden kahve pişirmeyi, sabırla köpüğünün oluşmasını beklemeyi seviyorum. çünkü kahve pişirimi sürecinde çocukluğumu bana geri veriyor, çocukluğumdaki pervasızlığı, sakinliği hissediyorum.

kahve hikayelerim geldi aklıma.. pişirdiğim lezzetli, taşan ve de kimi zaman yüz karası kahveler. her biri kırk yıllık hatır ve birikmiş dost sıcaklığında pişirilmişti, dostluğun özü olan sabırla…

2 yorum:

nehiro dedi ki...

sabah sabah canımı kahve istetdiniz...
Bir fincan kahve bir dilim çikolata ve güzel bir sohbet...
biraz şiir, biraz dedikodu, biraz tabiat, biraz da sevgi...

derya dedi ki...

şu biraz miskin salı günü için ne de güzel olurdu...