1 Kasım 2007 Perşembe

biraz senden hayat biraz da yüreğimden.

ey aşk, can yoldaşı mısın yoksa can düşmanı mı?
bilemiyor insan görünmeyen yaranın neresine tampon yapacağını..ama aşk yaralısı can çekişiyor, gözünün önünde.
aşk acısına en iyi ilaç gözyaşı mıdır bilemedim. aktıkça akıyor, dizginleyemiyorsun. bencilce ama aklından geçiyor, ne kadar şanslıyım bu acıyı yaşamadığım için. acaba öyle mi? elbette değil ama bir kere yaşamak bile yetiyor kimi zaman. aşk bu kadar kutsalken acısı da kutsal olmalı. tören edası ile acıyı yaşamak gerekli.. ama beceremiyoruz, beceremediğimiz gibi avutamıyoruz da.
arkadaşının gözlerine; buğulu ve kızaran gözlerine bakıp, derin tüm cevapları konuşmadan gözyaşları ile yanıtlamak. sarılıp bu da geçecek diyebilmek….sadece derin bir iç geçirmek..acıya duyulan saygı duruşu gibi.
aşktan pırıl pırıl olan gözler kan çanağı içinde şimdi..heyecanlı anlatımlar, tutkular yerini dalıp dalıp gitmelere bıraktı.
aşk acısı avuntu merkezinde bol miktarda kağıt havlu bulunmalı hem de oldukça çok. arkadaşın teşekkür edip giderken diyecek ki “şimdi iyiyim sağol.” oysa bileceksin ki yanına aldığı kağıt havlu ile merdivenlerden inerken silecek gözyaşlarını.
arkasından bakacaksın ve ilk defa bilmemeyi istercesine, ama emin olarak, kendi kendine kafa sallayarak yarın arayacak “derya, çok kötüyüm”. şaşırmayacak ama için parçalanacak.
aşkın bu kadar uzağındayken niye bu kadar acısından korkar, insan neden bu yazıyı yazar ki? cevabını ezbere biliyorum ne yazı ki!. unutmadım çünkü gün ağarırken, yeni bir güne başlama umudu ile gözünü açmak üzereyken, atmosfere yeni girmiş ateş topunun kalbimi kül ediverdiği anı. bu yüzden ya aşk, yolumun sana teğet geçmesi!

Hiç yorum yok: