28 Mayıs 2009 Perşembe

s.u.s

kabalık değil, kabullenmişlik. bendeki s.u.s hali!

neden şaşırtmıyorsun beni hayat? ya da neden şaşırtamıyorsun diye sorayım. neden? oysa ben şaşırmak, çocuklar gibi hayret içinde gözlerimi kocaman açmak istiyorum.

sözcüklerim bedenimi sarmışken, dökülmüyor tek bir sözcük dudaklarımdan. inat değil, öngörü ve kabullenmişlik. yardım çağrısı değil bu s.u.s hali. emir kipi de değil. samimi bir oluruna bırakma gerekliliği…

çıkmaz sokaklara sapan cümlelerimden yorgun düştüm. pes ediyorum. bir süreliğine düşüncelerimi kendime saklayacağım. paylaşmayı sevmediğimden değil! izler bırakıyor yüreğimde; virgüller, ünlemler ve en çok da soru işaretleri.

bir süreliğine dargınım soru işaretlerine. tam da noktayı doğru yere koyduğumu sanırken, karşıma çıkan soru işaretlerine meydan okuyorum.

uzun bir süre çıkmasın yoluma soru işaretleri.

15 Mayıs 2009 Cuma

o ve ben

ben : günaydın
o : (sadece gülümsüyor)
ben : ne zaman uyandın
o : sen sola döndüğünde
ben : hıımm
o : az önce yani
ben : sen hep başucumda mı olacaksın?
o : sen oldukça evet!
ben : sana bir soru.... sence ben yalnız mıyım?
o : hayır, sen bir başınayken ben yanındayım. öyle ki;

iç çekişlerinde...
kitap sayfalarında
yolda şarkı söylerken
film izlerken
uzaklara daldığında
sustuğun sözcüklerde
kendine baktığında
aynada
salıncakta 
kalabalıkta
cama kafanı yasladığında
korkularında
özlemlerinde
yalanlarında
hesaplaşmalarında
dualarında
uzlaşmalarında
şımarıklıklarında
hırçınlıklarında
kurşun kaleminde
içine çektiğin iyot kokusunda

sen gözlemlerken insanları, ben gözlerine bakıyorum ve görüyorum ki benim varlığım sana iyi geliyor. ve bilmelisin ki sen, seviyorsun benimle olmayı. seni yanlış anlamıyor, yargılamıyorum. seni olduğun gibi kabul ediyorum. acizliklerini kınamıyor, kutsuyorum. sen büyüyorsun, büyüdükçe beni sahipleniyorsun. kabullendik birbirimizi. ürkütücü gelebilirim çoğu insana sen hariç ve bilmelisin ki istesem de seni terk edemem!

alışmalısın beni, başucunda bulmaya.

*fotoğraf, onur pehlivan

13 Mayıs 2009 Çarşamba

susmak

susuyorsan, büyümüşsün demektir. isyan edip konuşuyorsan hala çocuksundur. inancın vardır sözcüklerden medet umacak. 

susuyorsan, denenecek yol kalmamış demektir. 

susuyorsan, eziyet etmek istemediğindendir kendine.

hanımefendiliğinden değil suskunluğun, vazgeçtiğindedir.

susarken tasalanmıyor, umursamaz kalabiliyorsan, koca bir kaya parçası son noktan olmuştur. konu kendiliğinden kapanmış demektir.

zaman öyle bir kavram ki, her yaşanan anında deneyimleniyor ve yeniden şekilleniyorsun. yapamam, edemem, vazgeçemem dediklerini öylece hiç düşünmeden bırakabiliyorsun. ve öyle bir içsel süzgeçten geçiriyorsun ki yaşadıklarını, işittiklerini ve de okuduklarını kendi payına düşeni sorguluyorsun. neden ve niçinleri ya da diğer olasılıkları sorguluyorsun. tabiî ki cevabını bulamıyor, yorulduğunla kalıyorsun.

payına düşen acı ya da sıkıntı da olsa geçeceğini bilerek sabır ile hafifleyeceğin anı bekliyorsun. nasıl oluyorsa o hafifleme anı yüreğine, taze bir gün ışığı olarak yerleşiyor. bu sebepten ötürü hayatın her anının değerli olduğunu düşünüyorum. 

susmak, susabilmek farklı bir özgürlükmüş. bilinçli olarak kendini anlatmaktan vazgeçme isteği... sanırım bu da bana olgun yaşımın hediyesi.

hüzün yok bu sessizlikte...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

bugün

bugün, diğerlerinden farklı olan bir şey yok.
annem sabah mutfakta
kahvaltımı hazırlıyor, bir taraftan bana TV’de gördüğü bir şeyi anlatıyor
biberin acı olduğunu fark ediyor
üstesinden gelinebilecek kadar acı oysaki 
bacaklarım ağrıyor.
hava kapalı.
yağmur çiseliyor.
kırmızı şemsiyemle yürüyorum
kaçamak bakışlar atıyorum camekanlara
iyi ki düz çizmelerimi giymişim diyorum
topuklu olan zahmet verecekti ayaklarıma
çünkü bacaklarım ağrıyor
tasalanmıyorum
biberin acısı gibi kendini hissettiriyor sadece
katlanabilir olsa keşke tüm acılarımız
sınırlarımızı zorlamasa...
bunları düşünürken, 
karşı kaldırımdaki arkadaşıma el sallıyorum.
karamsar şeyleri düşünürken de mutlu olabiliyor insan
bugün; ben, kendimden bunu öğrendim!

* fotoğraf, onur pehlivan